29 Aralık 2009 Salı

Sagligina

Sozler veriyorduk birbirimize. "hicbir zaman" diye baslayan sadakat minvalli cumleler kuruyorduk. Iki kisiydik ve o dakikalarda ilk kez 'bir' olmustuk Her seyimiz birdi o an. Nefes hizimiz, kalp ritmimiz, el ele tutusma istegimiz, susup sarilma gudumuz, aglama isteklerimiz, sadakatimiz, sozlerimiz, yeminlerimiz, gozlerimizin odaklandigi noktalar, birbirimizin vucudunda dokundugumuz yerler, aklimizdan gecenler, birbirimize inanmisligimiz, beklentilerimiz hep birdi... Yeni bir yilin ilk saatleriydi... Duymustuk ikimiz de, yeni yila nasil baslarsan oyle gidiyordu. Daha once bunu hic gormemistik, yasamamistik, tecrube edememistik. Ama cok kez duymustuk ve nihayet o gece inanmistik, kanmistik... Batil bir inanca inanmak telafi edilirdi. Biz daha buyuk bir suc isliyorduk ama o dakikalarda; birbirimize inaniyorduk. Cok guveniyorduk. Kaniyorduk.

Yeni bir yila yalanlara inanarak giriyordum istem disi. Huzurluydum, ama bir yandan butun bir yilin boyle huzurlu gecemeyecegine inanmayarak batillara karsi zekami da konusturuyordum kendimce. Sonra fark ettim, bildigim her seyin tam tersi oluyormus aslinda o dakikalarda. Huzurumun kaynagi yalanlar veya yanilsamalarmis ve bir batil inanc gerceklesmeye basliyormus. Her anim degil elbet ama bir senemin ciddi bir donemi sahtekarliklarla, yanilmalarla, yalanlarla gececekmis.

O an bilmiyorduk, bilemezdik. Inaniyorduk, zaman bize hicbir sey yapamazdi. Gucumuz, ozverimiz, guvenimiz asla sarsilamazdi. Cok sarhos ama cok ayiktik. O dakikalarin hicbir detayini unutamazdik, cunku o dakikalarda 'bir'dik. Tek bir kokuyduk, tek bir nefes sesiydik, tek bir titremeydik, tek bir sevgiliydik... Birdik, ama hicbir zaman yalniz kalmayacak bir tekillikti bu, inanmistik. Cunku birbirimizi hic yalniz birakmayacagimizi soyluyorduk. Keyif aldigimiz ne varsa, hep beraber yapacagimiza soz veriyorduk. Birdik cunku artik...

Bir gun gelip artik ickiden keyif almayacagim da, cok gece tek basima icip gozlerimin dolacagi da, artik yeni bir yila o'ndan baskasiyla girmeyecegimi dusunurken hemen ertesi yilbasi icin birbirinden keyifsiz ve hem zamanindaki 'bir'ligimize, hem de sonraki yalnizligima cok ters, kalabalik planlardan secim yapmak durumunda kalacagim da hic aklima gelmezdi o dakikalarda...

Birbirimizi artik cok daha iyi taniyorduk. Gecmiste hatalarimiz vardi ama artik yapmayacaktik, yine soz veriyorduk. Yapacagimiz hatalarin 'birbirimizi yaralama istegi'nden baska bir bahanesi olamazdi artik. Cunku birbirimizi tepeden tirnaga cok iyi taniyorduk artik ve neyin ne kadar acitacagini adimiz gibi biliyorduk...

Gun gelip ardisik ve gittikce buyuyen darbeler alacagimi da, tamamen yalniz kaldigima inanip tam ayaga kalkmaya cesaret ettigim an bir ataga daha maruz kalacagimi da bilmiyordum tabi ki...

En guzel, en anlamli, en aski anlatan sozleri secmeye calisiyorduk birbirimize soylemek icin o an. Her seyin en mukemmeline layik goruyorduk birbirimizi. Dilimizin ucuna geldigi an saliyorduk 'seni seviyorum'larimizi, hic ertelemiyorduk. 'Her seyim' diyorduk, inanmistik...

'Hicbir sey'e tekabul ettigim zamanlarin gelecegine, soylenen her seyin yalan olacagina, halen tutkuyla seviyor olmama ragmen 'seni seviyorum'larimi ozgur birakamayacagim zamanlarin gelecegine, zamaninda her seyin mukemmeline layik oldugunu dusundugum insanin artik sevgi sozlerime de, affima da layik olamayacak kadar beni yaralamasina hic ihtimal vermiyordum...

Kimseyle paylasamayacagimiz sirlarimizi sadece birbirimize anlatacagimiza karar veriyorduk. Aramizda her seyin seffaf olmasi icin her seyi yapabilecek durumdaydik artik. Cunku inanmistik, bize bizden fazla kimsenin faydasi olamazdi. Paylastikca rahatlayacak, huzur bulacaktik. Simsiki sariliyorduk iste tam o an...

Bir gun O'nun haberlerini baskalarindan alacagimi bilmiyordum. Duyduklarimin kalbimi sikistiracak kadar icime dokunacagini bilmiyordum...

Bir an bile birakmak istemiyorduk birbirimizi. Yine ayni seyi yapiyorduk, buna dair sozler veriyorduk birbirimize... Guveniyorduk birbirimize. O geceye, o dakikalara cok guveniyorduk... Ne o gecenin, ne de ikimize dair diger seylerin bitecegine inaniyorduk... Guveniyorduk, cok guveniyorduk. Gafletti bu, soylenenlere inaniyorduk o dakikalarda... Her sey bizim elimizdeydi madem artık, o andan itibaren ne hata olacakti hayatlarimizda, ne de af... Inanmistik, guvenmistik...

'Guven sarsilmasi' denen seyin aslen ne oldugunu ogrenecegimi bilmiyordum. Verilen sozlerin, edilen yeminlerin bosa cikmasini dusunmuyordum, dusunmek istemiyordum... O'nsuz bir ana bile dayanamazken yokluguna bagira bagira alismak zorunda kalacagimi da dusunmemistim hic o an. O gecenin de, yasananlarin da, guzel olan her seyin de bitecegini gorecektim, ogrenecektim. Hatalar yapilacagini, affedilmez seyler yasanacagini gorecektim. "Nasil olur?" demeyi ogrenecektim, "Nasil olur da hala boyle hissedebilirim?" diyecektim. O'na kizacaktim, kendime daha cok kizacaktim. O'na olan zaafimi baska seylerle kapatmaya calisacaktim. Icki icecektim, yalandan yere gulecektim kalabalik yerlerde, belki unuturum diye alakasiz insanlari sokacaktim hayatima, ama gozumu kapatamayacaktim opusurken, hissizlesecektim, ama yine de en cok yalniz basima icmeyi sevecektim. Bosluga kaldiracaktim ickimi, "sagligina" demek isteyip yapamayacaktim. Kin tutacaktim omrumun sonuna kadar belki, kufur etmeyecektim hic, ama icime cok sey atacaktim. Cikmayacakti icimden O... Daha vardi o gunlere, fark edecektim. Daha cok zaman gerekecekti bana, daha cok sayiklayacaktim tek basima... Atlatacak miydim gercekten? Karar veremeyecektim buna...

Sadece 10 saniyemizden bahsediyorum... 10 saniyelik bir animizi anlatiyorum satirlardir... Yeni bir yila giriyorduk, birbirimizi cok seviyorduk... Uc yuz altmis bilmem kac gun gecti uzerinden, yeni bir yila girecegim... Birbirimizin hicbir seyi degiliz. Yeni bir yila girecegim. Tek basima girecegim. Gercek anlamda 'bir' oldum artik, kimsenin nefesinin ritmini takip etmeyecegim bu kez, kimsenin elini tutmayacagim o dakikalarda, kimseyle gozumu kapatim opusmeyecegim. Hepsinden onemlisi, kimseye sinirsiz guvenerek girmeyecegim bu yila. Biliyorum cunku artik, inaniyorum; yeni yila nasil girersen, oyle devam ediyor...

Sagligina...

Read more...

7 Ekim 2009 Çarşamba

Vazgeçmek

Yaratıcının yaratıcılığının sadece kalbi attırmakla sınırlı olmadığını en tamir edilmez tecrübelerle öğrenmek ne büyük talihsizlikmiş. En akla gelmeyecek eziyetleri tek bir bedende denemesi, kendi kulunu mağlup etmeyi sürekli bir hale getirmesi tanrının, isyan için ne milimetrik bir pasmış…

Taksiciye evi en ince ayrıntılarıyla tarif ettikten sonra “eve gelince uyandır beni, gözlerim açık olsa bile” dedim. Uyumuyordum, meşguldüm. Bildiğim tüm kelimeler kafamın içinde uçuşuyordu. Aralarında birleşip bazısı sitemkar, bazısı küfürbaz, bazısı gözü yaşlı cümleler kuruyordu. Meşguldüm. Bir şeylerden vazgeçiyordum gözümü kırpmadan, arka koltuğun emniyet kemeri demirine çakmıştım gözümü, hiç hareket etmiyordum; bir şeylerden vazgeçiyordum.

Zamanlaman harikaydı bu kez. Gerçekten kusursuzdu. Tamamen içine girmeden önceki en yakın mesafedeydim. Önümü görebildiğim an çıkacaktım sol şeride, yolun sonuna kadar da seni bırakmamaya yemin edecektim. “Belki de”yi çok iyi biliyoruz ikimiz de. Belki de bu kez benim zamanım gelmişti. Belki de değişiyordum. Belki de istediğimiz gibi olabilmemiz için istediğin gibi olmayı kabulleniyordum. Yapacaktım belki de… Ama dedim işte zamanlaman enfesti, hevesimin kursağımdan kurtulmasına ramak kala yaptın atağını, yine geçemedi o dar yolu heves. En güzel derecendi bu bugüne kadarki…

Heves. “Güven”le o kadar benzer yanı vardır ki hevesin; ikisi de çok kez çatlar bir yerlerinden, ama vakti dolunca bir anda kırılır. Hevesim kalmadı artık. Anlık coşan bütün hisleri içeriye hapsetme vakti geldi. Uzaklaşma zorunluluğu bilmem kaçıncı kez hasıl oldu zihinde.
Ne kadar zaafım varsa hepsine sığınma zamanı şimdi; senin dışında…

Çok yanılmak var. Hem nitelik hem nicelik olarak. Arka arkaya, durmadan, aynı konuda yanılmak, bir konuda basit değil, büyük yanılgılara düşmek. İnanmak, inandıkça aldanmak. Aldatılmak ikiye ayrılır misal; bir başkasının varlığı veya katıksız aldanmak... Birinde ihanet ağır basar, diğerinde sevgisizlik. Karar vermek zor…

Sarhoş olmaya çalışıyorum. Yazarken, yazdıklarımın akışını bir anda değiştirebilmek, vazgeçmemek için sarhoş olmaya çalışıyorum. İstemeye istemeye ama bir o kadar da güçlü, çok büyük bir sahte güçle bir şeylerden vazgeçiyorum.

Bardağı taşıran son damla falan gibi de değil ama. Boş bardaktım, taştım bu defa. Artık elimden ne gelsin istesem gelmez. Senin için ne yapmaya çalışsam beceremem, biliyorum.

Bir an bile düşünmeden vazgeçmeyi, bundan önce bunu hiç düşünmeden, bu kez bir anda karar vererek, artık vazgeçmek zorunda kalarak düşünüyorum da; vazgeçiyorum...

Severek vazgeçmek saçmalığından nefret ede ede, seni sevmekten nefret ede ede, seni seviyorum. Bi’ şeylerden vazgeçiyorum. Senden vazgeçiyorum.

Read more...

14 Eylül 2009 Pazartesi

Şansım Varmış? Nerelerdeymiş?

Şansınız varmış, kurşun sadece sıyırıp geçmiş...

Aslında hiç de medet ummadan gittiğim tüm doktorlar ağız birliği yapmışlardı. "Bir de başka doktora soralım"ın faydası yok işte, sadece sıyırıp geçmiş görünüşte. Kime sorsan aynı şey. Kim görse "seni bir şey sıyırmış" diyecek neredeyse. Görünen yaranın anlattığı bu kadar demek ki.

İçimin ücralarından yaralandım bu kez sanırım. Hatta aynı hizanın dışında olsa kaşımak için ulaşamayacağım bir hizanın en içine, en dibine saplanmış bu sefer kesici bir alet.



Uzun süre önce ipoteğe vermiştim kendimi, şimdi geri aldım. Şimdi bu haldeyim. Arada neler oldu, unutmuşum bilmeden.

Şansım varmış, sıdkım sıyrılmış aşktan artık; geçmiş...



Kurşunun bana şans veren etkenliği kadar edilgen kalmışım ben, sıyrılmışım. Birtakım yalandan, güvensizlikten, sadakatsizlikten tam vaktinde sıyrılmışım. Kendi dünyamın kıyametinden sıyrılmışım. Hiç farkında olmadan, hatta hiçbir şey yapmadan, belki bilinçsizce karşı tarafa yaptırarak, muhtemel bir kargaşayı ustaca kotarmışım. Hiç bilmeden yapmışım. İyi yapmışım. Yere erken inmişim şarkıdaki gibi, iyi yapmışım. Bu sefer kendimi düşünmüşüm biraz, bilmeden...

Her şey bitmiş, sana dair bir şeyler yazmak istemişim. Mektup kılığında gevelemişim önce, sonra yine içimin ücrasından, fikrimin gerçeğini arz etmişim kendi kendime. Kusmuşum, bilmeden... Acı çekmeyi falan geçmişim, nefesimi tutmayı öğrenmişim acıya inat, epeydir.

Yokluğuna alışmaya çalışırken kafayı yemişim bir süredir; tam olarak neye alışmaya çalıştığımı bilmeden... Yokluğun denilen şeyin nelere gebe, neden ibaret olduğunu idrak edememişim. Kafam güzelleştikçe güzelleşmiş dilimin dönmeyi beceremediği virajları ustaca alan beynimin yazı yazan kısımları. Bitiyormuşum meğer. Son nefesimi neye saklayacağıma karar vermeye çalışıyormuşum.

Tek bir sıcaklık hissetme hakkım kalsa yine seninle değerlendireceğimi itiraf ediyorum kendime alkolün verdiği güce, cesarete inat. Zaaflarımı sürüyorum matiz ruh halinin vaatlerine karşılık. En fazla yarım saat gülebilirim durmadan sensiz, varlığının vaat ettiği süresiz tebessümünü bilerek söylüyorum bunu.

Ne yağıyorum ne gürlüyorum. Son zamanlarda hiç olmadığım kadar durgunum.

Ve biliyorum, ne zaman ki geniş zamanlı bir yazı, bir yerden sonra "sen"li hitabete dönüşür, o zaman en güçsüz anımdır benim. En zayıf dakikalarımdayım. 2'yi 2 geçiyor saat. Dilek tutuyorum. Sevdiğim insan beni düşünmüyor biliyorum, dümdüz bir dilek tutuyorum. Aklıma gelen ilk cümleyi bomboş odaya rağmen içimden fısıldıyorum:

Bir şeyler yap, hiç gitmemiş gibi ol...

Read more...

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Haddızatında

evet, şimdi insan girer girmez bakıcak yukarda "haddızatında" yazıyor, diycek ki: "ne alaka lan bu, nerden çıktı haddızatında falan, ayrıca bunun doğrusu hattızatında değil mi?"
birincisi, hayır efendim bunun doğrusu budur. araştırdık da biliyoruz herhalde.
ikincisi, efendim şimdi bu kelimeyi ben çok seviyorum. çok sık kullanmıyorum ama keşke kullanabilsem. hep unutuyorum lan. benim bildiğim kadarıyla haddızatında kelimesinin anlamı "bana göre, aslında, bence" gibi bir şey oluyor. bu yüzden de blog başlığı olarak gayet anlamlı geldi bana. yani neticede benim blogum bu, yazdığım her şey de bana göre.
gördün mü? çok ince anlamlar peşindeyim. hadi bakalım.

Read more...

Meraba-meraba, o kadar.

efendim, blogger'mış, twitter'mış, ebesininkiymiş, zerre kadar anlamazdım bilirsiniz. hatta facebook'u bile zor sindirmiştim bünyeme uzun zamanda. ama gel gör ki, bugün pek bi' sevdiğim prettyinpink nam arkadaşım önce "senin neden blogun yok" dedi, geçiştirdim. fakat daha sonra bana uzun süre cevap vermeyip de "ay dur şu blogumda bi' şeyler yazıyorum", "vay efendim benim blogum negzelmiş" minvalinde cümleler kurunca, dayanamadım, uğraştım, didindim, temalı memalı bi' blog edindim kendime.
hayırlısı olsun bağalım. hadallaamaanet.

Read more...